Kayıtlar

DEMİR KULE

Resim
 Avluya çıkartıldığım dar zamanlarda sırtımı duvara yaslayıp kuleyi seyrediyordum. İçeride birbirlerinin tıpkısı olan, yalnızca kılıkları askere benzeyen, haysiyetsiz demir kafalar geziniyordu. Her defasında duvarda hışırtılı bir sesle birlikte olduğum yere çömeliyor, kafamı yukarı kaldırarak zerre kıymetimin olmadığı bu yerde havayı kokluyordum. Doğrusu çok büyük bir çukurdaydım. Ve zavallı ben, havaya ve güneşe bakarak hangi ayda, hangi mevsimde olduğumu tahmin etmeye çalışıyordum. Nadir zamanlarda verilen bu gerçek soluklanmalarda, gökyüzü dışında gözlerimin gördüğü tek şey, asla alışmak istemediğim betondan ve grilikten ibaretti. Kafama geçirilmiş bir torba ve silah zoruyla kilometrelerce yolu geride bırakırken; bedenim, aklım ve ruhum bulunduğum yeri tahmin edemeyecek kadar hırpalanmıştı.   Kule, bir acziyet, bir eziyet, bir gözetleme, bir had bildirme ve bir ölüm kalım merkeziydi. Bunu bilmek damarlarımı daraltan bir sıkıntı veriyor, ben yine de sık sık dünyanın neresinde olduğum

SU' LAR BAHSİ

Resim
  İlmihalde ‘sular bahsi’ diye bir bölüm vardır. Burada suların özellikleri incelenir ve hangilerinin nerelerde, ne şekilde kullanılacağı sayfalar boyu uzun uzun anlatılır; Mutlak sular, mukayyed sular, akarsular, durgun sular, temiz, pis sular...         Konuya günümüz insanının gözünden bakmak hayli ilginçtir. Çeşmelerden akan -zaten- temiz şebeke suyu dışında alternatifleri öğrenmek okuyuculara çoğu zaman zor gelir. Ama ibadetler için hüküm içermesi ve ona göre amel edilmesi gerekliliğinden mesele kısa zamanda üstünkörü geçilir.   İnsanları sular bahsi gibi anlatan bir ilmihal olsaydı içinde şu tabirler olur muydu? Mutlak insanlar, mukayyed insanlar, durgun insanlar, temiz insanlar, pis insanlar... Okuyucular konuları hızla geçip mevzuları merak etmeden kısa kesebilirler miydi? Mesela acı çeken bir insan nasıl nitelendirilirdi? Aldatılmış bir kadın, kalbi kırık bir erkek, dayak yemiş bir çocuk, işkence görmüş bir asker... Bir yetim, bir öksüz, ya bir derviş nasıl tarif edilirdi?

Caddelerde Yağmur

Resim
Yürüyorum. Aylardan sonra ilk defa yağmur var ve benim yanımda kimsecikler yok bugün. Bir nevi firardayım. Bu şehrin yağmurları azdır. Mutlulukları da öyle. Ama bugün şiddetli yağıyor. Beynimi kemiren düşüncelere ortak olurcasına daha da hızlanıyor. Yanımda şemsiyem yok. Caddenin kenarında, biraz ileride bir hırdavat dükkanı görüyorum. Oradan bir şemsiye almalıyım.

Halının hatırı...

Resim
Size anlatacağım hikâye eski aslında. Ama hikâye olmayan kısmı yeni... Ben küçükken her sene, yaz - kış demeden yılda en az iki kere, evimizin üç adet Isparta halısını itinayla yıkar, parlatır, sanki yeni almışçasına mutlu olur ve günler boyu üzerine sevinçle basardık... Daha dört-beş yaşlarındayken halıya hortum tutmayı öğrenmiş, altı-yedi gibi yavaş yavaş elime fırçayı da almıştım. Dokuz yaşıma geldiğimde, fırçadan çok hortumu tutmak istesem de...annemin elindeki oklava beni bundan şiddetle men etmişti...

Bir Hâtırâtın Sarsma Kuvveti

Resim
Bundan kısa bir süre önce 3 tane kitap sipariş ettim... Beni neyin beklediğini bilmeden... Bildiğini zannederken...aslında hiç bir şey bilmemek bu demek sanırım. Okumaya başladığımda, daha kapağı açarken bile benim için her şey çok normaldi... Sonuçta bir kitaptı bu...her zaman okuduğum gibi...bir kitaptı... ... Durum hiç böyle olmadı sevgili okuyucu...hiç böyle olmadı...

Şûle

Resim
Adı Şuleydi. Lisede aynı sınıftaydık. Başarılı bir arkadaştı. Ama beni en çok ilgilendiren yönü; çok güzel yazmasıydı...el yazısından bahsetmiyorum... Hakikaten güzel yazardı. Bazen teneffüslerde yanına oturur, yazdıklarını okumak isterdim. İlginç denilecek seviyede sırlı bir kızdı Şule... Yanına oturur oturmaz defterini kaldırır, sıranın altına koyar, "bakabilir miyim?" cümlelerini daha tamamlayamadan "Hayır" derdi...

Bir Aşk Hikâyesi

Resim
Çok yakışıklı bir gençti. Yaşadığı beldede o kadar dikkat çekiyordu ki bütün genç kızlar onu görmek için geçtiği yollarda bekler ve onunla konuşmaya can atarlardı. Ailesi çok varlıklıydı. Oğullarına nazlı bir çiçek gibi davranır, onun hiç bir şekilde üzülmesini, incinmesini istemezlerdi... Son derece kibar ve zarifti. Çok güzel konuşurdu, dil hakimiyeti mükemmeldi. Kadın olsun, erkek olsun, konuştuğu insanlar ondan çok etkilenir ve çok özel biri olduğunu düşünürlerdi. Ama o mutlu değildi, sürekli kalbinde bir boşluk olduğunu düşünüyor ve bu boşluğu dolduracak sebebi arıyordu... Birgün yine düşünceleriyle boğuşmakta iken, daha doğrusu mutluluğu aramakta iken, bir haber geldi kendisine. Bir eve davet ediliyordu.